24 Haziran 2017 Cumartesi

Ahmed Midhat Efendi • Hâce-i Evvel

19. yüzyılın ikinci yarısı Osmanlı tarihinde büyük değişimlerin yaşandığı bir dönemdir. Bu dönemde, değişimin içinde yerini alan en önemli meselelerden biri de eğitimdir. Bu dönemde birçok aydın topluma öncülük edebilmek için vazifeye atılırlar. Bunların içinde oldukça farklı bir konuma sahip olan kişi Ahmed Midhat Efendi’dir. Çünkü Ahmed Midhat, yazdığı eserleriyle adeta bir halk kütüphanesi kurmuş, kalemini halkın öğrenmesi için bir araç olarak kullanmıştır.

Ahmed Midhat Efendi

Ahmed Midhat Efendi, 1844'te İstanbul'da Tophane'nin Karabaş mahallesinde dünyaya gelmiştir. Orta halli bir aileye mensup olan bu şahsiyet, erken yaşta babasını kaybederek zor şartlar altında yetişti. Ailesiyle beraber Vidin'e giden Ahmed, burada okuma-yazma öğrenmeye başlar. Bir süre sonra İstanbul'a dönerek, Vidin'de başladığı sıbyan mektebini burada tamamlar. Daha sonra Niş'te görev yapmakta olan ağabeyinin yanına giderek, rüştiye eğitimini burada tamamlar. Niş Rüştiyesinden mezun olduktan sonra, Tuna Valiliğinin merkez kasabası olan Rusçuk'a giden Ahmed, Vilayet Mektubi Kalemi'ne girer. Burada Fransızcayı da öğrenerek, Tuna Gazetesinde yazılar yazmaya başlar. Onun bu çalışmaları Midhat Paşa'nın valiliği zamanına rastlamaktaydı. Midhat Paşa, Ahmed'i çalışkanlığından dolayı takdir ederek, ona kendi adını verir. Böylece ismi Ahmed Midhat olur.

Midhat Paşa'nın tayini Bağdat'a çıkınca, yeni görevine giderken kalabalık maiyeti arasında ağabeyi ile birlikte Ahmed Midhat'ı da götürür (1869). Ahmed Midhat, burada kendisini geliştirebileceği bir ortamla karşılaşır ve kendisine hem Şark hem de Garb kültürlerinde yardımcı olacak arkadaşlar bulur. Hindistanlı İbrahim Can Muattar isminde serseri ancak kudretli bir Şark mütefekkiriyle tanışarak ondan Farisi ile birlikte dinlerin felsefesini ve mukayesesini öğrenmiştir. Ahmed Midhat'ın Batı kültür ve edebiyatı ile ciddi bir şekilde meşgul olmasını sağlayan kişi ise sonradan müzecilikle Türk sanat ve kültürüne hizmet edecek olan, ünlü ressam Osman Hamdi Bey olmuştur. Osman Hamdi Bey'in onu kitap yazmaya teşvik etmesi de yararlı olmuş, Midhat Paşa'nın açmış olduğu sanat mekteplerinde okutulmak üzere bir ders kitabı olan "Hace-i Evvel" ile çocuklar için fıkraları içeren "Kıssadan Hisse"yi ilk kitapları olarak burada yazdı ve yayımladı.

Basra'da mutasarrıf olan ağabeyi Hafız Ağa ölünce kalabalık bir aileye bakma görevi Ahmed Midhat'a kalır. Bu nedenle Midhat Paşa'dan müsaade isteyerek İstanbul'a gelir. İstanbul'da Tahtakale'de oturduğu evde kurduğu küçük bir matbaada dizgi, tashih ve dağıtım işlerini aile fertleriyle birlikte yapan Ahmed Midhat, bundan sonra hayatını muharrirliğe vakfeder. Aynı zamanda Ceride-i Askeriye gazetesinde başyazarlık yapmaya başlar. İstanbul'da önce "Devir" sonra "Bedir" isminde iki gazete çıkarır, bu gazetelerden birincisi ilk sayısında, ikincisi ise 13 sayı sonra hükümet tarafından kapatılır (1872). Yine 1872 yılında "Dağarcık" isminde bir mecmua çıkaran Ahmed Midhat Efendi, burada yazdığı "Duvardan Bir Sada" isimli yazısı yüzünden dinsizlikle itham edilmiş, Namık Kemal'in Kıbrıs'a sürüldüğü tarihte Ebuzziya Tevfik Bey'le birlikte Rodos'a sürgün edilmiştir (1873). Sürgün edilmek kendisine çok ağır gelen Ahmed Midhat, Rodos'ta Abdülaziz devri idaresine karşı derin bir iğbirar duyarak yaşamıştır. Buna rağmen kendisini çabuk toparlamış ve yazı hayatına burada da devam etmiştir. İstanbul'da akrabası olan Mehmed Cevdet adına imtiyazını aldırdığı "Kırkanbar" mecmuasına yazılar göndermiş; ayrıca "Dünyaya İkinci Geliş" ve "Hasan Mellah" gibi romanlarını da Rodos'ta yazmıştır. Yine burada İbrahim Paşa Camii avlusunda Medrese-i Süleymaniye isimli bir mektep açarak, çocuklara ders vermiştir.

Sultan Abdülaziz'in 1876'da tahttan indirilmesinden sonra padişah olan V. Murad döneminde bağışlanarak Genç Osmanlılar ile birlikte İstanbul'a dönmüştür. V. Murad'ın kısa süren padişahlığının ardından tahta geçen Sultan II. Abdülhamid'in iltifatına mazhar olmuş ve bu hükümdarla çok iyi geçinmiştir. Böylece bir taraftan Takvim-i Vekayi ve Matbaa-i Amire müdürlüğüne getirilen Ahmed Midhat, diğer taraftan da daha büyük bir matbaada gazetecilik hayatının en önemli eseri olan "Tercüman-ı Hakikat"ı neşre başlamıştır. Bir ara Karantina Başkâtipliğine tayin edilen Ahmed Midhat, 1888'de Stockholm'de toplanan VIII. Müsteşrikler Kongresinde Türkiye Mürahası olarak bulunmuş, Dönüşünde Meclis-i Umur-i Sıhhiye ikinci reisliğine getirilmiştir. 1908 inkılâbından sonra emekliye ayrılmıştır. Buna mukabil Darulfünun'da tarih-i umumi, felsefe ve dinler tarihi derslerini okutmuş, Darulmuallimat'ta pedagoji dersleri vermiş ve Medresetü'l Vaizin'de dinler tarihi müderrisliği yapmıştır. Cemiyet-i Tedrisiyye-i İslamiyye tarafından idare edilen Darüşşafaka'da ders nazırı olduğu ve bu münasebetle mektepte kaldığı gecelerden birinde vazife başında iken kalp sektesinden yaşamını yitirmiştir (1912). Müellifin kabri Fatih Camii haziresindedir. 

Ahmed Midhat Efendi,  Şinasi'nin başlatmış olduğu düzyazıda sadeleşme akımını halk diline ve sohbet ifadesine kadar götürmüştür. Bu yüzden romanlarında konu birliğinden eser kalmazdı. Bir yerde olayı bırakır, okuyucusu için yeni olarak gördüğü bir kelime için sayfalarca açıklamaya girişirdi. Azınlıktaki aydınlar için değil, çoğunluktaki halk için yazmıştır. "Kırkanbar", "Dağarcık", "Letaif-i Rivayet (söylentilerin güzelleri)" gibi isimlerde yayımladığı küçük kitapçıklar sabırsızlıkla beklenir olmuştu. Romanlarında gözleme önem vermekle beraber Aleksandr Dumas tarzında aşırı mübalağalara, his ve hayali gıcıklayıcı, hatta sırasında açık saçık tasvirlere çok rastlanır. Sağlam bir ahlak öğretisi vardır: İyiler mutlaka muradına erer, kötüler de cezalarını bulur. Roman anlayışı, çağına göre hayli geri ve masalla karışık olduğu halde toplumumuzun içinde bulunduğu durum dolayısıyla çok sevilmiştir. Ahmet Midhat Efendi'nin önem bir yanı da gazeteciliğidir. Onun için edebiyatın gayesi halka yarar sağlamaktı. İçine Dönük ve sadece sanatı amaç edinen bir edebiyatı anlamıyor, Batı taklitçiliğini ancak teknikte ve pratik hayatta faydalı görüyordu. Ona "Hace-i Evvel (ilk öğretmen)" denilmesinin sebebi de budur.

Siyasi hayatı nedeniyle bazı resmi görevlerde bulunmuş, hatta II. Meşrutiyet'ten sonra Darülfünun'a tarih felsefesi öğretmeni olmuştu, ancak belirli bir görüşü de yoktu. Bununla birlikte 1873'te Namık Kemal'in "Vatan Yahut Silistre" dramından çıkan sürgüne gönderme olayları sırasında o da Rodos adasına gönderilmişti. İlk romanları ve piyeslerini orada yazmaya başlamıştır. Ahmed Midhat Efendi'nin eserleri toplamda iki yüzü bulmaktadır. Bunlar arasında hikaye, roman ve tiyatrodan başka çeşitli konularda tercümeler büyük yer tutmaktadır.

Yaşamı boyunca birçok eser meydana getiren Ahmed Midhat Efendi'nin eserlerini buraya sığdırmak oldukça güçtür. Önemli bazı eserleri şunlardır:
Öykü: Kıssadan Hisse, Letâif-i Rivayat.
Roman: Yeniçeriler, Hasan Mellah, Hüseyin Fellah, Süleyman Musli, Felâtun Bey'le Rakım Efendi, Dünyaya İkinci Geliş yahut İstanbul'da Neler Olmuş?, Karı Koca Masalı, Paris'te Bir Türk, Jön Türk.
Oyun: Açıkbaş, Ahz-ı Sar yahut Avrupa'nın Eski Medeniyeti, Zuhur-ı Osmaniyan, Çerkes Özdenler, Çengi.
Hatıra: Menfâ (Rodos sürgünü anıları).
İnceleme: Üss-i İnkılâb, Kâinat, Müdafaa, Tarih-i Umumi, Müntehabat-ı Tercüman-ı Hakikat, Avrupa'da Bir Cevelan, Müdafaa, Volter, İstibşâr, Beşâir.



Ahmed Midhat Efendi'nin Hayatı ve Eserleri Hakkında Şu Kaynaklara Bakılabilir:

  • Ana Britannica Genel Kültür Ansiklopedisi, Cilt 1, 1992
  • İhsan Işık, Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi, Cilt 1, Elvan Yayınları, 2006
  • Necdet Öztürk, İmparatorluk Tarihinin Kalemli Muhafızları Osmanlı Tarihçileri "Ahmedi'den Ahmed Refik'e", Bilge Kültür Sanat, 2015
  • Nihad Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi - II, MEB, 1983
  • Tanzimattan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi, Cilt 1, Yapı Kredi Yayınları, 2010
  • Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Cilt 2, 1989